Sayfalar

17 Ağustos 2012 Cuma

Heroic Journey [Bölüm I]


Üniversiteden mezun olunca insan ilginç bir telaş içerisine giriyor ve olmak istediğini değil de olması gerektiğini oluyor hayatta. Ben de muhtemelen sistemin bana dayattığı şekilde hayatımı idame ettireceğimden işe girmeden önce kendimce bir tatil yapayım istedim. Kısıtlı bütçe ve zamanla ancak bir Marmara gezisi planlayabildim. Buna göre 9 Ağustos Perşembe sabahı yola çıkılacak, İstanbul'da sistemin kurbanı olmuş ve bir işe yerleşmiş bulunan arkadaşlarım ziyaret edilecek arkasından da bir kaç günlük bir kamp yapılacaktı Güney Marmara'da.

Bu yazıyı çeşitli motosiklet ve gezi sitelerinde de yayınlayacağım için yazı boyunca gittiğim mekanlarla ilgili menü ve fiyat anektodları ile motoruma dair teknik anektodlar da aktardım, dilerim ki sıkılmazsınız.

Heroic Journey

Bölüm I
 İstanbul 

"İstanbul, önünde şair ile arkeologun, diplomat ile tüccarın, prenses ile gemicinin, Kuzeyli ve Güneylinin, hepsinin aynı hayranlık duygusuyla haykırdığı evrensel ve son derece büyük bir güzelliktir. Bütün dünya, bu kentin dünyanın en güzel yeri olduğu düşüncesindedir."
(Edmondo De Amicis)
İstanbul, önünde şair ile arkeologun, diplomat ile tüccarın prenses ile gemicinin, Kuzeyli ve Güneylinin, hepsinin aynı hayranlık duygusuyla haykırdığı evrensel ve son derece büyük bir güzelliktir. Bütün dünya, bu kentin dünyanın en güzel yeri olduğu düşüncesindedir. (Edmondo De Amicis)

Kaynak: İstanbul ile ilgili Sözler
http://www.guzelsozlerin.com/istanbul-ile-ilgili-sozler.html
İstanbul, önünde şair ile arkeologun, diplomat ile tüccarın prenses ile gemicinin, Kuzeyli ve Güneylinin, hepsinin aynı hayranlık duygusuyla haykırdığı evrensel ve son derece büyük bir güzelliktir. Bütün dünya, bu kentin dünyanın en güzel yeri olduğu düşüncesindedir. (Edmondo De Amicis)

Kaynak: İstanbul ile ilgili Sözler
http://www.guzelsozlerin.com/istanbul-ile-ilgili-sozler.html
İstanbul, önünde şair ile arkeologun, diplomat ile tüccarın prenses ile gemicinin, Kuzeyli ve Güneylinin, hepsinin aynı hayranlık duygusuyla haykırdığı evrensel ve son derece büyük bir güzelliktir. Bütün dünya, bu kentin dünyanın en güzel yeri olduğu düşüncesindedir. (Edmondo De Amicis)

Kaynak: İstanbul ile ilgili Sözler
http://www.guzelsozlerin.com/istanbul-ile-ilgili-sozler.html
İstanbul, önünde şair ile arkeologun, diplomat ile tüccarın prenses ile gemicinin, Kuzeyli ve Güneylinin, hepsinin aynı hayranlık duygusuyla haykırdığı evrensel ve son derece büyük bir güzelliktir. Bütün dünya, bu kentin dünyanın en güzel yeri olduğu düşüncesindedir. (Edmondo De Amicis)

Kaynak: İstanbul ile ilgili Sözler
http://www.guzelsozlerin.com/istanbul-ile-ilgili-sozler.html




Çeşitli kamp gereçleriyle motorumu dolduracağımdan valiz hazırlamak yerine, motorumun yan çantalarını valiz olarak kullanmakta karar kıldım ve bir gün öncesinde motorumun bakımı yapılmış, tüm her şey hazırlanmış vaziyetteydi.


 KGS kartını kullanrken zamandan tasarruf etmek istediğimden ve cüzdanıma ulaşmak zor olduğundan kendime bir boyunluk hazırladım, hatta bunun yanında bir de künye oluşturdum ve nereye gittiğimi, acil durum telefon numaralarını ve kan grubunu yazdım ki bir kaza anında ilk yardım için gelenlere kolaylık olsun diye.


 Ağustos sıcağında dahi korumalı kıyafetlerden şaşmadım ve tam korumalı pantolon ile deri ceketimi giyindim.


 İlk duruş Akıncı gişelerinde


 Yeri gelmişken belirtelim, Ankara-İstanbul arası, otomobille 15 lira tutuyor ancak motosikletle daha ucuz fakat yeterli araştırmayı yapamadığım için binek araba kartı aldım.

 Saatte 105 km'yi aşmadığım sürece motor 4-5 litre arası yakıyor ancak 110'u aştığımdan itibaren 6,5 litreye kadar çıkabiliyor ortalama yakıt tüketimi, e bu kadar yavaş giderken de insan daha çok yoruluyor ve 70-80 km'de bir durup kıçını dinlendirmek istiyor.


 İlk molam Kızılcahamam'da, Salim abi servis noktasında çalışan bir görevli ve kendisinden Beypazarı sodası isteyince oldukça alındı.


 Durduğum yer tesis açısından mütevaziydi ve park alanı çok büyüktü yani kamyoncular için oldukça ideal bir yerdi. Hatta benden başka ne bir motorcu ne de binek araba gördüm.


 Bolu Dağı tünelindeyiz, tünelin uzunluğu üç kilometreyi biraz geçiyor ve sürekli virajdan oluştuğundan en fazla 100-150 metre ilerisini görebiliyorsunuz. Zaten tünelde azami hız 80 kilometre ancak sürekli viraj çizgisinde seyreden kamyonlar yüzünden bu hızın dahi bir motorcu için en azından benim tarzımda motor kullanan bir motorcu için çok olduğu kanaatindeyim. Tünelde yankılanan aksak ritm egzost sesim ise beni benden alıyor.


 Çıkmadan evvel yol-hava durumuna bakmıştım, Sapanca civarlarında sıkı bir yağmur gözüküyordu nitekim o yağmur beni yakaladı. Düzlükte bulduğum ilk köprü altında yağmurun dinmesini bekledim.


 Ancak çok gitmeden ikinci ve daha şiddetli bir yağmura yakalanınca bir benzinliğe çekip yarım saat kadar bekledim, bu esnada masaj koltuklarını keşfettim ve yolculuğum bitene kadar bozukluklarımın tümünü bu koltuklara yatırdım.


 Az önceki fotoğrafta camdan yansıyan vatandaş da yağmurdan nasibini elma toplarken almış, kısa bir muhabbetten sonra bana iki tane elma ikram etti, doğrusu ufakken babannemin bahçesinde yediğim ekşi elmaların tadını aldım.





 Elmaları yedikten sonra bir kez daha koyulduk yola ancak az sonra başıma gelecekten habersizdim tabikii de.


 Hayatımda maruz kaldığım en şiddetli yağmur ve gökgürültüsü Sapanca'ya 30 kilometre kala karşılamıştı beni ve yalnızca saniyeler içerisinde ayakkabımın içerisine kadar ıslanmıştım. Bulduğum ilk servis alanına motorumu çektim, yetmedi biraz da emri vaki yaparak restoran'ın içine kadar aldım motoru. Allahtan adamlar bir şey demedi, üstüne çay bile ikram ettiler.


 Kamil abi orada çalışan bir görevli, daha önce artçı olarak yaşadığı hız tecrübelerini aktardı bana çayımı yudumlarken. Kısa muhabbetten sonra depo üstü çantama aldığım yedek iç çamaşırı ve çoraplarımı değiştiriyorum ve tekrar yola koyuluyorum.


 Kara bulutlardan sıyrılıp nihayet Sapanca'ya varıyorum. Hava ise iyice sıcaklaştı ve dahası nemlendi.


 Ve boğaziçi Köprüsündeyim. Az sonra üzerinden ilk kez motorla geçecek olmanın heyecanını yaşıyorum.


 Diğer motorcular sürekli emniyet şeridinde seyrediyordu, sorduğum polisler de motorculara karışmadıklarını söyledi. Zira diğer köprü tadilat altında ve motorcuları da normal şeritlere yönlendirirseler trafik iyice keşmekeş olur. Keşmekeş olur çünkü İstanbul'da gerçekten çok motor var.


 İlk ziyaretim Merve'ye. Merve okuldan arkadaşım ve kendisine sürpriz bir ziyaret gerçekleştiriyorum.


 Çalıştığı yerin manzarası ise, takdir edersiniz ki, oldukça harika.


 Yanında fazla kalamıyorum zira uğrayacağım daha çok insan var, hemen güzel sunumlu kahvesini içip Galata'ya doğru yola çıkıyorum.


 İstanbul'a her konser için gittiğimde, dinlediğim müzik gruplarının tişörtüyle Dolmabahçe Sarayı önünde bir fotoğraf çekilirim bu sene de motosikletime kısmet oldu.


Ekşisözlük'deki motorcu yazarlarla buluşuyoruz, Galata Kulesinin hemen dibinde amfi şeklinde bir açık hava mekanı burası. 

 

 Çok sıradan bir içecek ne kadar harika sorusunun yegane yanıtıdır Ceneviz kafede içtiğiniz soda-limon. Fiyatlar ise: iki soda-limon iki Türk kahvesine 13 lira verdik.


 Terim soğumadı hala, montum üzerimde.


 Daha sonra ise Aynurla buluşuyorum, Aynur da okuldan arkadaşım ve iş bulmak ümidiyle İstanbul'a gelip de bulanlardan. Aynur'un İtalya'dan tanıştığı Fransız aktivist arkadaşlarında kalacağız o gece. Aktivistlerle biraraya gelince dönen muhabbet belli, elbette ki dünyayı kurtarıyoruz.


Mikele'nin ve Marine'nin evi Cihangir'de, motorumu Sıraselviler caddesinde kapalı bir otoparka bırakıyorum, gecelik 15 lira istediler ancak 10 lira verdim. İstanbul'da kapalı otopark çok yaygın ve motorcular genelde oralara bırakıyor.


 İstiklal caddesi Dilek Pastane'de kahvaltı yapıyoruz, saat 14.00 olmasına rağmen kahvaltı servisi vardı ve kişi başı 11 lira ödedik. Ancak çaylar ayrıca fiyatlandırılıyordu. Mekan da kahvaltı da güzeldi. Ancak Ankara'da sıradan bir mekanda yapabileceğiniz kahvaltıdan fazlası değildi bu yüzden mecbur kalmadıkça orayı önermem zira çay da 2.5 lira olunca kısıtlı bütçeler için bir hayli tuzlu olabilir.


 İstiklal'den meydana doğru yürürken birazcık balık gözü objektifimi deniyorum.



Aslında tam da bir objektif sayılmaz, objektif eklentisi demek daha doğru olur. Çin'den getirttim kendisini. Yaklaşık üç haftada elime ulaştı.




 Motorum otoparkta da olsa, kaskımı ve montumu yanıma alıyordum hep, depoüstü çantam da eklenince montomu taşıyacak en iyi yerin sırtım olduğununa karar verdim.


 Aynur'la burada vedalaşıp Erenköy'e geçiyorum, kuzenimde kalacağım bir gün de.


 En sağ şeritte trafik aşağı yukarı 60 km hızla akıyor bu yüzden öndeki araçla takip mesafemi ayarlayıp tek elle fotoğraf çekmekte bir beis görmedim.





 Bir gecelik aile saadetinden sonra ertesi gün Simgeyle buluşmak için İskele'ye geliyorum tam da bu esnada kpss açıklanıyor. Geçen yıl aldığım puanı alan kimseler bir işe yerleşmiş ancak önemli olan tabii ki mülakatlar.


 Deri yeleğimi yanıma almamıştım, ancak akşam saatleri dışında çok da ihtiyacım olmuyordu fakat 80-90 km hızdan sonra insanın böbrekleri üşüyor bu yüzden artçılarımdan belimden sarılmalarını istiyordum.


 En sevdiğim yapılardan birisi de Haydarpaşa ancak Haydarpaşa'nın hala çatısı onarılmamış.


 Simgeyle buluşuyoruz nihayet, Simge bir dergide foto muhabir olarak çalışıyor, takdir edersiniz ki çektiği kareler de çok hoş mesela bunlardan birisi aşağıda.








 İlk maaşını ıslatmamak olmaz, Ortaköy'de bir kumpir yiyoruz elbette.


 E İstanbul'a motorla gelip bu pozu çekinmemek de olmaz.


 Honda Shadow mankeni


 Simge'den ayrılıp liseden arkadaşım Ayşe ile buluşuyorum, kendisi hayatımda tanıdığım en idealist insanlardan, lise ve üniversitede aldığı mesleki eğitimi hiçe sayıp aşçı olmayı seçti ve şu anda Çırağan sarayında pasta yapıyor. Sabah 4'e kadar İstanbul'un altını üstüne getiriyoruz motorla, fotoğraf çekmeye vakit dahi bulamıyorum, sabahında kendisi buna benzer kareler çekmiş yağmurlu bir İstanbul sabahında.



İkinci Bölüm İçin Tıklayınız