İlk triatlon yarışım; daha doğrusu hayatımdaki ilk sportif müsabaka.
Üniversiteyi bitirdiğimden beri kilo sorunum daha doğrusu çok yeme sorunum var
diyebilirim. Her iki üç yıllık periyotlarda kilo alıp kilo veriyorum. Zayıflama
evrelerinde eğer motive olabilirsem az yemek beni rahatsız etmiyor aksine zaten
güdülenmiş olduğum için kafama koyduğum şeyi yapıyor olmak bana keyif veriyor
ama bu keyif alma durumu çok sürdürülebilir olmuyordu ve yeniden kilo almaya
başlıyordum. Daha önceki kilo verme süreçlerimde kalori açığını günlük
diyetimden kısarak sağlıyordum ve en iyi ihtimalle ayda birkaç kez koşu bandına
çıkarak kalori yakmayı umuyordum. (Koşu bandı motivasyonu sağlamak bence diyet
motivasyonundan daha zor.)
Biraz Ankara’ya taşındığımız için şehir pratiklerinin
basitleşmesi biraz da çocuğun büyümeye başlaması ile içimde bir yerde yeniden
kilo verme ve verirken farklı bir şeyler yapma isteği uyandı; Bu vesileyle 2024
yılı başlarında, 37 yaşımda iken bir havuza kaydolup yüzmeye başladım. Bu arada, Ankara'ya taşındıktan sonra birkaç kez gerçekleştirdiğim Ankara'ya yakın belli başlı dağlara
tırmandığımı da hemen belirtmek isterim ancak hiking, özellikle kent içi koşullarda, çok
sürdürülebilir ve güdüleyici gelmedi bana. Neyse tekrar yüzmeye dönelim. Senede
iki hafta gittiğimiz tatillerden bir kulaç aşinalığı vardı tabi, hatta halk
arasındaki yakıştırmayla yüzmeyi "çok iyi" biliyor durumdaydım. Korkusuzca
açılıp, uzun mesafeler katediyordum ama bu tabiki rekabetçi bir yüzme olmaktan
çok uzaktı. Seri kulaç atmaya başlayınca 20-25 metreden sonra yoruluyordum.
İmdadıma youtube yetişti, bazı yabancı kanalları izleyerek, yoğun kulaç atışı
yerine yavaş ama sürdürülebilir kulaç taktikleri ve biraz da nefes egzersizleri
ile birkaç yüzme gününün sonunda aralıksız 500 metre yüzmeye başlamıştım.
Yüzmenin verdiği motivasyonla koşuya da başladım. Koşuda da durum çok farklı
değildi, birkaç yüz metre bile koşamadan nefes nefese kalıp duraklıyordum ancak
imdadıma yine youtube'dan Fatih Topçu ve Koşuforum'dan Mert Derman'ın yazıları
yetişti. Çok düşük tempoda koşularla artık birkaç km durmadan koşabiliyordum
ancak nabzım 170 lerin altına inmiyordu. Aynı kişilerin taktikleri ve bir dağ
tırmanışında tanıştığım arkadaşım Rahmi'nin tavsiyeleri ile 2024 yılının yaz
aylarında 6:00 pace ile 5 km koşabilir hale gelmiştim.
Bu esnada hedeflediğim
kiloya neredeyse erişmiştim ama yüzme ve koşuda kendimce bu kadar yol aldıktan
sonra sporu bırakmak istemedim ve ikisinin de kullanılabileceği bir organizasyon
aramaya başladım. İşyerinden arkadaşım Okan triatlon müsabakalarına katılıyordu
ancak triatlon bana hem zor hem de ulaşılmaz görünüyordu. Üstelik bisikletim
bile yoktu.
Federasyonun web sitesini incelediğimde ise aquatlon isimli bir
branş olduğunu gördüm ama 2024 yılı içerisinde katılabileceğim bir aquatlon
müsabakası yoktu. Birden gözüme Mudanya'da ilk kez yapılacak olan triatlon
müsabakası takıldı. Sprint yani kısa mesafe olarak yapılacaktı ve benim mesai
takvimime de çok uygundu. Yarışa yaklaşık iki ay vardı, bu yarışa katılacaktım
ve sonuç ne olursa olsun yarışı bitirmeliydim.
Ekim ayına girmiştik ve bisikleti
almıştım, direkt spd pedallarla başlamak istedim ve diğer ekipmanları da tedarik
ettikten sonra iki farklı günde brick antrenman yaptım. 100 metreyi havuzda
yaklaşık 3 dakikada yüzüyordum, bisiklette bir ölçüm alamamıştım, koşuda ise 5
kilometreyi 30 dakika altında zorlanmadan bitiriyordum. Her şey beklendiği gibi
giderse yarışı bitirebilecek gibiydim.
12 Ekim 2024 Sabahı eşim Melek ve oğlum
Güneş ile beraber yola çıktık, öğleden sonra Mudanya'ya vardığımızda fırtınalı
bir deniz bizi karşıladı. İstanbul'da yaşarken lodos fırtınalarını tecrübe etmiştik,
tıpkı o günlerdeki gibiydi deniz. İnanılmaz bir rüzgar vardı, hava kapalıydı ve
deniz adeta çalkalanıyordu. Biraz tadım kaçtı ama bizimkilere çaktırmamaya
çalıştım.
Melek, "denizin durumu böyle olursa yarış iptal edilir mi?" diye
sordu.
"Hayır edilmez ama yüzme etabı iptal edilerek duatlona çevrilebilir" diye
yanıtladım. Bir yandan denizden ötürü tedirginlik vardı ama öte yandan da ilk
müsabakamın duatlon olmasını istemiyordum.
Ertesi sabah erkenden uyanıp değişim
alanına gittim. Rüzgar biraz dinmişti ama deniz tıpkı dünkü gibi kabarıyordu.
Elitlerin yarışı ertelenmişti ve denizin durumuna göre karar verilecekti. Tekrar
otele dönüp hafif bir kahvaltı yaptım ve hazırlıklarımı yapıp ailece değişim
alanına doğru yola çıktık. Elitlerin yarışı başlamıştı ve yüzme iptal
edilmemişti. Ailemle vedalaşıp değişim alanına girdim, inanılmaz bir kalabalık
vardı. Herkes çok neşeliydi ve hiçkimse denizin durumunu konuşmuyordu. Su
sıcaklığı 21 derece idi, hava sıcaklığı ise 17 derece idi. Ben de ortam neşesine
ayak uydurayım bari dedim, hazırlıklarımı tamamladım ve start için plajda yerimi
aldım. Böylesi dalgalı bir denizde ilk kez yüzecektim.
Denizin durumunu size
şöyle anlatayım, Ege'de ya da Akdeniz'de rüzgarlı günlerde denizde elbet
dalgalar olurdu ve dalgaların bir frekansı oluyordu, hemen hemen eşit
aralıklarla ve benzer yüksekliklerde oluyordu dalgaların boyu ve kıyıya vurma
aralığı ama Mudanya'da durum o gün farklıydı. Sanki bir su şişesi gelişigüzel
sallanıyor gibiydi, kıyıya vuran şiddetli bir dalga yoktu ama deniz sürekli
kabarıyordu.
Sirenlerin çalması ile suya girdik, su beklediğim kadar soğuk değildi,
ilk birkaç adımdan sonra hemen deniz derinleşti ve kendimi suya bıraktım. O
esnada tecrübesizlikten kaynaklı hiç hesap etmediğim bir sorunun daha beni
zorlayacağını anlamam çok geç olmadı; Kıyıdayken görülen parkur dubaları suya
girince görülmez olmuştu çünkü deniz çok dalgalıydı. Aksi gibi hiçbir zaman
unutmadığım buğu önleyici kalemimi almayı unutmuştum ve gözlüğüm yavaş yavaş
buğulanmaya başlamıştı. Yüksek numara hipermetrop ve astigmatımla birleşince
daha ilk birkaç dakikada görüşümü tamamen kaybettim. Kendimi kalabalığa
bıraktım, insanlar nereye yüzerse oraya yüzüyordum ama dalgaların düzensiz
olmasından ötürü nefes alacağım zamanları ayarlayamıyordum, çok kez nefes almak
için kafamı çevirdiğimde suratımda dalgalar patlayacaktı.
Etrafım iyice
tenhalaşmıştı, takip edebileceğim bir kalabalık kalmadığından sık sık durup,
gözlüğümü çıkarıp dubalara bakmak zorunda kalıyordum. Dubaları görmek içinse, dalgaların beni ya da dubaları kaldırmasını bekliyordum. Bu esnada arka tarafımdan
imdat sesleri yükseliyor insanlar panikle cankurtaran teknelerine seslerini
duyurmaya çalışıyordu. Tekneler insanları toplamaya başlamıştı. Acaba beni de
alacaklar mıydı? Kendimce çok zahmete katlanmış ve emek vermiştim, her şeyden
önemlisi oğlum kıyıda beni izliyordu, sonuca hiç odaklanmıyordum, ne olursa
olsun bu denizden yüzerek çıkmalıydım.
Tekneler etrafımdaki insanları aldıkça
bir de onların dalgasıyla mücadele etmek zorunda kalıyordum. Birinci dubaya
yaklaştıkça aslında kuvvetli bir akıntıya karşı yüzdüğümüzü anladım. Artık sık
sık durup dubayı kontrol ediyordum ve her duruşumda dubadan gözle görülecek
derecede hızlı biçimde uzaklaşıyordum, adeta bir nehirde gibiydik. Var gücümle
yüzerek dubayı döndüm ve akıntıyı arkama alarak diğer dubaya doğru yüzmeye
başladım. Dalgalar sağımda, kıyı solumda ve akıntı arkamda kalmıştı. Bir anda
keyfim yerine geldi, gözlüğün buğusu da yavaş yavaş geçiyordu ve birkaç dakika
içerisinde diğer dubaya ulaştım. Son dönüşü de yaptım ve kıyıya doğru yöneldim.
Ritmimi bulmuştum, hiç durmadan birkaç dakika gidip yeniden durakladım ve kıyıya, bitiş takına doğru bakınca ufak
çaplı bir şok yaşadım. Akıntı bu kez beni varış noktasından çok uzağa
sürüklemişti, rotamdan ciddi derecede sapmıştım. Sighting yapmanın önemini
kavradığım yer tam burası oldu. Tam bir tecrübesizdim. Tekrar panikle yüzmeye
devam ettim ancak rotamı düzeltemiyordum, hala sürükleniyordum. Son çare bitiş
takını değil de daha sol tarafı hedef alarak yüzmeye başladım ve kalabalığı
yakaladım, keyfim yeniden yerine gelmişti ve simsiyah denizin dibinde deniz
çayırları görünmeye başlamıştı, kıyıya yaklaşıyordum.
Son bir gayret ile sudan
çıktım, diskalifiye olmuşumdur diye düşünüp yavaş adımlarla yürürken hakemler
bayrak kaldırıp değişim alanını işaret etti ve bisikletime doğru koşmaya
başladım. Değişim alanında neredeyse hiç bisiklet yoktu. Bisikletimi alıp
Mudanya sokaklarına daldım, hayatımda ilk kez denizden, üstelik böylesine yüksek
bir nabızda, çıkmışken bir başka efor gerektiren faaaliyete atılıyordum. 20
Kilometrelik parkuru tamamladıktan sonra yeniden değişim alanındaydım, koşu
ayakkabılarımı giyip bu sefer old cityde oluşturulan koşu parkuruna girdim ve
her turda oğlumdan bir beşlik alarak yarışı tamamladım. Çok ama çok mutluydum,
özellikle yüzme aşamasından çıkmış olmak bana fevkalade bir özgüven verdi. Bu
kadar keyif aldığım bir aktiviteye devam etmemem yanlış olurdu, 2025 yılı için
hazırlıklara başlamalıydım.