Sayfalar

6 Şubat 2012 Pazartesi

Gündelik Hayatta Hackerlık [Hacker Etiği]


//tigris tiara


Bu çalışmada korsan kullanımının eleştirisine, eleştirel bir biçimde, yani ana akım yaklaşımına eleştirel yaklaşmayı planladık. Hacker etiği adlı kitap üzerinden gittik ve çeşitli anarşist düşünürlerin kitaplarını okuyarak onların görüşleri ile kendi fikirlerimizi temellendirmeye çalıştık.

İlk olarak hacker sözcüğünün anlamı, hackerlığıın tarihçesi ve “hacker etiği” kavramlarına değindikten sonra güncel birkaç örnek vermeye çalışacağım. Hacker sözcüğünün anlamı ile başlayalım: Aslına bakılırsa, bu kitabı okuyana dek, hackerlığı kötü bir şey, bir eylem olarak düşünmekteydim, kuşkusuz bu kötülük de illegal olmasından ötürü değildi. Daha doğrusu hacker denilince aklımda beliren imgelem, olumsuz bir anlamı çağrıştırmaktaydı. Bu algımda, hacker sözcüğünün dilimize geçerken “internet korsanı” olarak geçmiş olmasının da katkısı var kuşkusuz. Ancak, bilinenin aksine, Hacker, herhangi bir alanda uzmanlaşan kişiye ve o alanda herhangi bir ticari amaç gütmeden, insanlık uğruna çalışan kişiye deniyor. Bu durumda müziğin hackerı olabileceği gibi edebiyat, sinema alanında da hackerlar olabiliyor. Yani hackerlık sadece internete dair bir kavram olmadığı gibi olumsuz bir anlam da ihtiva etmiyor. İnternet korsanlığını karşılayan terim ise daha çok “cracker” kavramıdır. İngilizce de çatlatmak, çatlatıcı anlamında kullanılan bu sözcüğü Türk internet korsanları “patlatmak” olarak dilimize almışlar. Daha çok iyi niyetli olmayan eylemlerde bulunan kişiler de işte bu crackerlar, internet korsanları. Crackerlığın da meşrulaştığı noktalar var elbet, bunlara da değinmeye çalışacağız.

Hacker etiği, Protestan etiğini eleştiren bir anlayış üzerine kurulu diyebiliriz. Zira kesinlikle saf ticari anlayışı reddediyor. İnsanlar bir şeyler yapacaksa, bunu amme hizmeti olarak, insanlığa faydalı olmak için yapması gerekir. Parayı elbette kazanacak fakat sadece kendini gerçekleştirmek için kazanmalıdır. Bu uğraşlar, geçimin sağlandığı ya da geçimden aşılıp, lüks bir hayata koşulduğu, salt bir ticari değerleri ihtiva etmemelidir deniliyor. Burada da temel amaç farklılığı karşımıza çıkıyor. Protestan etiğinde nihai amaç para kazanmaya dayalı bir döngü iken, Hacker etiğinde ise yegane amaç, daha fazla bilgiye ulaşmak ve o bilgiyi de başkalarının paylaşımına sunmaktır. Yani diğerlerinin de bilgiye ulaşılabilirliğinin sağlanmasıdır. Temel değerler de farklıdır elbet, ilkinde kazanç diğerinde de emek en yüce değer olarak atfediliyor. Kitapta bilgiye ulaşma hususi bir Pazar-katedral metaforu ile betimlenmeye çalışıyor. Bunu aktarmaya çalışayım: Katedral sıkı ve katı bir alandır, her şey yüzyıllardır gelen bir gelenekle belirlenmiş vaziyettedir, sorgulamak kesinlikle yasaktır. Verileni alırsın, gerekeni yaparsın. Pazarda ise bunun tersi bir durum söz konusudur. İnsanlar pazara istediği gibi girer çıkarlar, Pazar kavramından anladığımız, Eski Yunan’daki “agoralar”. İnsanların bir araya gelerek bilgi paylaşımında bulunduğu alandır agoralar. Ve katedraller gibi tinsel ya da ritüelistik uygulamaları barındırmazlar. Amaç mutlak bilgiye değil de, bilgiye ulaşmak. Daha çok bilgiye ulaşmak...

Kazanç konusuna gelince, sadece kendilerine yetecek kadar kazanıyorlar. Emeklerinin karşılığında paradan ziyade bir motivasyon söz konusu. Biraz daha somutlaştırmaya çalışayım bu durumu; Bazı forum sitelerinde, özellikle de yoğun medya paylaşımın yapıldığı forumlarda, “emeğine sağlık” gibi yazı öbeklerine çok sık rastlamak mümkündür. Birçoğumuza basit gibi gelen bu söz öbekleri, aslında, birçok paylaşımcı forum kullanıcısı için yegane motivasyon kaynağıdır.
İnsanlar, bir şekilde bilgilerine sınır getirilemeyeceğini öne sürüyorlar. Bu durumu basit bir örnekle somutlaştırmak istiyorum, hatta Türkiye de güzel bir örneğe ev sahipliği yapıyor bu konuda. Mesela otopark mafyaları… Otoparklarda herhangi bir mal üretimi yok, hizmet üretimi de yok ama otopark sahipleri hizmet üretiminin olduğunu söylüyorlar. Bu da şöyle oluyor: biz sizin arabanızı kötü insanlardan koruyoruz. Arabanıza zarar gelmiyor siz de gündelik yaşantınıza devam ediyorsunuz. Tıpkı Microsoft’un dediği gibi, “ben sizi kötü niyetli yazılımlardan koruyorum” diyorlar. Halbuki kötü yazılım üreten de kendisi, koruduğunu iddia eden de kendisi. Hackerlar da diyor ki: “Hayır! Tehdidi yaratan zaten sensin, sen ortadan kaybolursan bizlerin zaten virüs yazılımına ihtiyacımız kalmaz zira virüs diye bir kavram ortadan kalkar. Buradan meşruiyet zeminlerini bulan hackerlar, otopark mafyasına darbeyi indiriyor, zaten halkın olanı, halktan gasp edileni, yeniden halka kazandırıyor. Windows’u kırarak, insanlar bilgiye ulaşsın diye, üretimde bulunsunlar diye, serial keylerini internetten yayıyorlar. Bir başka örnek daha vermek istiyorum: bu örneğe eminim daha çok aşinayızdır, fotokopiciler… Ben elimden geldiğince ders notu tutmaya gayret ediyorum. Tuttuğum ders notlarını da civardaki fotokopicilere bırakıyorum. Derse haklı gerekçeyle gelemeyen arkadaşlar yararlansın diyerekten. Başka bir fotokopici de geliyor bu notlarımı bir şekilde elde ediyor veya bana satın alma isteğini bildiriyor. Bu notları ben diğer insanlara satacağım diyor. Böylelikle hem sen para kazanacaksın, hem ben kazanacağım hem de daha çok insan bilgiye ulaşacak diyor. Ancak ben bunu reddediyorum zira fotokopicinin ortaya koyduğu bir emek yok, dahası tıpkı yayınevleri inanılmaz paralar kazanacak tüm emeği ben verdiğim halde, son olarak da, gerçekten ihtiyacı olan ve maddi durumu elvermeyen arkadaşlar notlara erişemeyecekler.

//elpis

Ben de piyasadaki basılı materyalin durumundan söz etmek istiyorum kısaca sona yaklaşırken: Bir derginin, kitabın okuyucuyla buluşması için harcanacak para, birim başına, o ürünün fiyatının, karlarla birlikte %90’nı oluşturuyor. Yani yaklaşık %10 gibi bir miktar da yazara kalıyor. Yayınevleri ve dağıtımcılar ise bu işten aslan payını kapıyorlar. Hatta, en çok satan olmadığınız sürece kitap yazma işinden para kazanılmıyor, öyle ki bazı yayınevleri, yazara para ödemek yerine, yazara, kitabından belli miktarlarda kopya veriyorlar. Bu kitapları alan yazarlar da, kitaplarını kütüphanelere bağışlıyorlar ya da eş dosta dağıtıyorlar. Yani ortada telif hakları diye bağıran yazarların büyük çoğunluğu, “en çok satanlar listesine” girmeye uğraşıyorlar yani bu işi ticaret için yapıyorlar. Hackerler da -bu yazarların kitaplarını okudukları meçhul olan kitle- bu kitapları okuyan kitle için de kolları sıyırarak, onların bu kitaplara çok düşük ücretlere ulaşmasını sağlıyorlar hatta e-book’ların yayılması ile bu kitaplara artık ücretsiz olarak ulaşmak da mümkün. Yani yine bir bilgiye ulaşma, ulaştırma isteği söz konusu. Kaldı ki, bu işi ticaret için yapmış olsalar da, yazara giden %10’luk payından kaçınmaları söz konusu değil. Hackerların derdi, hak etmediği halde %90’lık kısımından büyük ölçüde nemalananlar. Yani yukarıda sayılan otopark ve fotokopi örneklerine benzetebiliriz bu durumu da. Gerçi, hapishanede olup da, haksızlığa uğradığını iddia edip ve bazı gerçeklerini öne sürdüğünü belirten bir kitap yazan kitabın yazarın kitabı için, hackerlara göz açtırmaması ne kadar tutarlı bilinmez. Amacın gerçekten insanları bilgiye ulaştırmak mı yoksa para kazanmak mı belli olmayan bu durumu da aktardıktan sonra birkaç ufak noktaya daha değinmek istiyorum.



KAYNAKÇA
--HİMANEN PEKKA, HACKER ETİĞİ, AYRINTI YAYINLARI
--KROPOTKİN, ÇAĞDAŞ BİLİM VE ANARŞİ, ÖTEKİ YAYINEVİ