Sayfalar

5 Aralık 2011 Pazartesi

Konser Güncesinden Üç Gün [25-26- 27 Haziran 2011 // Sonisphere İstanbul Konserleri]


Güneş tutulması ya da ay tutulması, milyonlarca belki de milyarlarca gök cisminden yalnızca üç tanesinin ardarda gelmesiyle oluşan bir olay. ama yine de çok sık olmuyor değil mi? mesela beş gezegenin art arda dizilmesi en son dokuz yıl önce, bir önceki dizilme ise 341 yıl önce gerçekleşmiş. işte böylesine düşük bir olasılığa denk gelmek kuşkusuz büyük bir şans bizim ve çağdaşlarımız için.

çok eski değil,daha konser dedikoduları dönerken dahi nice insanın prim vermediği, üzerine yorum yapmayı dahi gereksiz bulduğu bir olay da en az gezegenlerin dizilimi kadar istisnaiydi. bay area thrash dörtlemesi, nam-ı diğer mahşerin dört atlısı; anthrax, megadeth, slayer ve metallica aynı festivalde üstelik aynı gün sahne alacaklardı. bu dörtlüye manowar, accept ve pentagram'ı da eklersek eminim ki birçok müzik severin eline kalem kağıt alıp favori yedilini yap deseler, ortaya çıkacak liste üç aşağı beş yukarı aynı olacaktır.

dahası da var, konser bu kez inönü stadyumu'nda olacaktı. boğazdan esen rüzgarla serinleyecektik her bunaldığımızda. ulaşım sıkıntısının olmaması da bir başka cabaydı. kalacak yer planlaması da, akrabaları ve dostları kırmayacak biçimde, eşit olarak planlandıktan sonra sıra konser için elbise seçmeye gelmişti. üzerime eski bir pentagram tişörtü mü giysem diye düşünmekteyken, lisanslı bir slayer merşandizinin gözüme çarpmasıyla; onu, alıp üzerime geçirmem bir oldu. haziran ayları çok da sıcak olmasa da yine de saatlerce güneşin altında kalacağım için ciddi bir yakıcılık söz konusuydu ve açık renk bir pantolonla spor ayakkabılarımı da hazırlayarak bayramlıklarımı tamamlamış oldum (:

konserlerden olanca verimi ve keyifi almak istiyorsan yalnız başına gideceksin mottoma uyarak bir perşembe akşamı -tabii ki- fatih ekspresi ile kendimi yollara vurdum. ancak daha trene binmemle, tıpkı daha önceki tek başıma gitmeye çalıştığım ama farklı insanlarla, farklı mekanlarda sonlanmış konser tecrübelerim gibi, yalnızlık hayallerimin suya düşeceğini anlamış olmam da eşzamanlı oldu. tabiri caizse tüm ankara o gece o trendeydi ve ertesi üç gün boyunca da inönü'de olacaktı. uyku ve keyif için eser miktarda içki içildikten sonra daha güzel açılı bir cam kenarına denk gelmesi için üç kez yer ataması yaptırdığım biletimin üzerinde yer alan numaraya oturdum ve konser için hazırladığım, ev ödevi niteliğindeki parçalardan oluşan bir listeyi ihtiva eden müzik çalarıma güç verdim kimyasal pil yardımı ile. (teheyyy)

yağmurlu bir istanbul sabahı karşıladı beni. ilk kez saha içinden bilet bulamadığıma sevinmiştim. hem kapalı tribünden izleyerek yağmurdan etkilenmeyecektim hem de yine yağmurun etkisiyle pek de hoş bir biçim almayacak olan saha zeminindeki plastiklerin kokusundan ve pisliğinden kurtulacaktım. (tabi bunun bir teselli olduğunu ileriki iki günde kabullenecektim)


birinci gün


ilk güne dair aktaracak pek detay yok zira ilk günden dinlemek istediğim sadece pentagram ve black tooth vardı. black tooth'u ankara performanslarından biliyordum ve çoğunluğunun yeni tanıdığı istanbul seyircisini oldukça etkilemişlerdi. pentagram'a biraz daha fazla değinmek lazım ama. murat ilkan'ın rahatsızlığı nedeniyle gruptan ayrılacağını açıklamasından sonra pentagram'ın murat ilkan ile son, yeni vokal gökalp ergen ile de ilk konseri olacaktı. aynı zamanda neyzen ilhan barutçu, klavyede ozan tügeli, bir diğer eski vokalleri ogün sanlısoy da o gün eşlik edecekti pentagram'a.


bir vokal bir grubu en fazla ne kadar değiştirebilir sorusunun cevabıdır pentagram bana göre. ilkan öncesi dönemde biraz da dünyadaki trendin etkisiyle daha sert müzikler yapan pentagram, ilkan'ın gruba müdahil olmasıyla ve de yurtdışındaki muadillerinden farklılaşmanın gereğiyle kendi özgün tarzını yaratmıştı. türkiye'de de bu tarz tutmuştu ve ben de yıllardır şarkılarını beğenerek dinlemekteydim. grup adeta bize bir pentagram belgeseli izletti 45 dakikada, diskografi sırasına göre şarkılarını icra ettiler. son olaraksa yeni vokal gökalp ergen ilk kez seyirci karşısına çıktı ve dio'dan üç parça seslendirdi. murat ilkan'ın başarısı ve yeteneği ortada, ergen ile ilkan'ı kıyaslamaya gerek yok ancak ergen pentagram'ı ne ölçüde değiştirecek ya da pentagram'ın "orient" çizigisine uyum mu sağlayacak yoksa bambaşka bir noktada mı buluşcaklar bunu tartışmak lazım. şahsen ben son söylediğimden yanayım en azından ergen uyum sağlamalı - zor olsa da- ama kesinlikle pentagram ergen'in sesine göre beste yapmaya girişmemelidir ki o zaman pentagram'ın bir farklılığı kalmayacağı kanaatindeyim.

pentagram'ın hemen ardından bir rock grubu sahne aldı ve sonrasında da ramsstein sahne alacaktı ancak yanında kaldığım arkadaşın araması ve ortaköy'de kumpir yeme fikri daha çekici gelmiş olacak ki stadyumdan ayrıldım.

ikinci gün

bir sonraki gün yine uzak kale arkasında yerimi almışken okuldan bir arkadaşa rastladım. selamlaşma ritüelinden sonra konseri beraber izlemek üzere yanına oturdum. sahnede hayko cepkin vardı ve uzaktan seçebildiğimiz kadarıyla dio tişörtüyle sahne almıştı.

arasıra seyircileerden tepki alıyordu ama doğrusu tepki gösterenleri anlayamıyordum. sonuçta bu bir biletli etkinlikti ve bilet alıp gelmiştin buraya. eğer dinlemek istemiyorsan ya çıkıp gidecektin (tıpkı benim dün ramsstein'da yaptığım gibi) ya da sesini kesip sahnedeki isme saygı göstereceksin, dinlemesen bile.

hayko cepkin'de sonlara gelinirken acaba bir şekilde saha içine girebilir miyiz fikri belirdi kafamda; zira bir gün önce, stadı terkederken her nasıl olmuşsa çıkış kapılarından birisinden çıkarken saha içi giriş kapısında bulmuştum kendimi ve bu sefer de dünkü tesadüfü bilerek gerçekleştirmek istiyordum. kapıdaki güvenlik görevlisine bir paket sigara teklif edip olumsuz yanıt alınca, tatlı dil her zamanki gibi yılanı deliğinden çıkardı ve 10-15 dakikalık hoş bir sohbetten sonra güvenlik görevlisi ben ve arkadaşım için metal bariyeri açtı ve arkasını dönerek volta atmaya çıktı tabi bu hesaplanılmış vurdumduymazlığa biz de kayıtsız kalmayarak üzerimize düşeni yaptık.

saha içindeydik ve manowar'ın dev kolonları sahneyi doldurmaya başlamıştı bile. mix kabinin yanlarından bir yer bulduktan sonra heavy metal efsanesini beklemeye koyulduk.





babalar kings of metal ile girişi yaptılar ve aralıksız harika bir performans sundular bizlere. ses kalitesi iyinin de çok ötesiydi ve Türkçe konuşmasını takiben heaven and hell jesti ile hayatımın en unutulmaz canlı performansları arasında yerini aldı o günkü konser.






yalnız bir ara joey sinirlenmiş olacak ki, tüm stada kardeşlik selamı verdirmeye çalıştı nitekim başarılı da oldu hatta ortaya çıkan görüntü o kadar etkileyiciydi ki manowar bunu resmi tanıtım videosunda kullanmış. ayrıca bu videoda en çok türkiye görüntülerine de yer verilmesi kuşkusuz en coşkun kitleyi bizlerin oluşturmasındandır.



manowar'dan sonra stadın bir kısmı, saha için ise büyük bir kısmı boşaldı, bunu kitlenin accept'i tanımamasına bağlayabiliriz. ne hoş ki ben de kendileri hakkında pek bir şey bilmiyordum yalnızca birkaç şarkılarını biliyordum ama yine de durup izlemek, bu güzel ana tanıklık etmekten yapacak daha iyi bir planım olmadığı için konsere iştirak ettim ve yaşları geçmiş olmasına rağmen harika performansları ile parmak ısırttılar diyebilirim. manowar'dan sonra sahne alıp da, hele bir de headliner tartışmaısnın üzerine, doğrusu çok ama çok iyi bir iş çıkardılar. eve dönerken ise, gecenin bir yarısı olmasına ve hiç alkol almış olmamama rağmen fütursuzca bağrıyordum, other bands play, manowar kills diyerekten...




üçüncü gün:
day of the pilgrim


heyecanla uyanıyorum daha doğrusu heyecandan anca sabaha karşı uyuyabilmişim, bir önceki günün yorgunluğu olmasa onu da yapamayacağımdan emindim halbuki. kahvlatı esnasında telefonum çalıyor, bir önceki gece evinde kaldığım arkadaşımdı arayan ve ani bir kararla konsere gelmek istediğini söylüyor hatta bir arkadaşı daha gelmek istiyormuş ancak biletleri yokmuş, bilet bulabilir misin diyorlar. imdadıma hemen ekşisözlük yetişiyor, duyuru panosu vasıtasıyla çok geçmeden bir bilet ayarlıyorum, arkadaşlara buluşuyoruz diğer bileti nasıl bulacaz derken arkadaşımın telefonu çalıyor. selamlaşma faslından sonra çığlık atmaya başlıyor bizimkisi. şaşırıyorum tabi, telefonu kapattıktan sonra veriyor haberi, arayan bir dizi oyuncusunun, hatta o aralar gayet popüler bir dizinin oyuncusunun kardeşiymiş. tüm plandan habersiz konsere davet ediyor bizimkileri üstelik sahne önünden. hemen elimizdeki biletleri etraftaki öğrenci kardeşlere bedelsiz verdikten sonra organizasyon ekibinden gelen bir eleman eşliğinde sahne önü yolculuğumuz başlıyor. tabi bu karmaşa ve telefon trafiği esnasında antxrax'ı dinlememeyi göze almak zorunda kalıyorum ne yazık ki.



saha içinden girip, sahne önününü ayıran tampon bölgeye geldiğimizde saha içindekilerin tepkisiyle karşılaşıyoruz, torpilli bunlar, zengin bunlar gibi laf atmalara maruz kalıyoruz ben tebessüm ederken bir yandan da aslında ben de sizdenim kardeşlerim, bugünkü istisnai bir durum demek istiyorum ama diyemiyorum.

biz girdiğimiz anda anthrax henüz inmişti sahneden ve megadeth hazırlıkları yapılmaktaydı. haliyle enerjimiz gece boyunca bize lazım olacağından sırtsırta verip yere oturarak dinlenmeye daha doğrusu enerji harcamamaya çalıştık.



dave mustaine bizleri bildik beyaz gömleği ve ön tarafı kırpılmış kabarık saçlarıyla karşıladı. sesinde yine aynı gevreklik vardı ancak sesi maalesef iyi alamıyorduk, acaba yan taraftaki kolonlara biraz yaklaşsak mı diye düşündün nitekim yaklaştık da ancak sonuç pek değişmedi. slayer ve metallica'da böyle olmamasını umarak dinlemeye devam ettik grubu.



süre az olunca haliyle mütevazi ama sıkı bir setlistle çıktılar bizlerin karşısına. hit olmuş parçalar elbette ki çoğunluktaydı ki kalabalık da zaten symphonny of destruction ve a tout le monde'de coştu. ancak konserin sonunda mustaine daha fazla berbata sese dayanamadı ve efsanevi gitarını kolonlara geçirerek içimizden geçeni yaptı. verdim $ukunu bravo mustaine!!




megadeth'in ardından biraz daha önlere geçmeye çabalıyoruz zira az sonra slayer sahne alacak ve "parçalanmış gökyüzünden kan yağacak" biz yer bulma telaşına son verip, bulduğumuz yere çökünce, slayer'ın dev marshall amfileri de sahneyi doldurdu. güneş hafif hafif batarken insanlar da heyecanlanmaya başlamıştı zira slayer birkaç yıl aradan sonra ilk kez sahne alacaktı türkiye'de ve metallica ile birlikte en çok dinlenen gruplardan birisiydi.



slayer da altgrup olunca haliyle onlar da mütevazi bir liste ile çıkmak duurmunda kalıyorlar ancak hemen belirteyim ki üç gün boyunca en beğenmediğim liste onlara aitti. nice coşturucu şarkı varken, nerde az bilinen, sözleri güzel olmayan, kitleleri coşturmayacak varsa onlardan koymuşlardı listeye. ayrıca yine üçgün boyunca da beni en çok hayal kırıklığına uğratan grubun ismiydi slayer. adamlar sanki stüdyoda prova alıyorlarmış gibi kendi hallerinde çaldılar, seyirciyle iletişime geçmeden kendi hallerinde kafa salladılar ve çekildiler sahneden. ara sıra tom araya gülümsedi ya da gitaristler yer değiştirdi ama onlar da bir kez olsun bakmadılar seyircilerin yüzüne. bir diğer hayal kırıklığım da etrafımdaki kitleden yana oldu.



sanırım herkes bizim gibi torpilliydi zira kimse şarkılara eşlik etmiyordu halbuki böyle bir konserde sahne önünden bilet alan bir kitleden daha coşkun olmalarını ve şarkıların çoğuna eşlik etmelerini beklerdim. ancak sahneden slayer raining blood çalarken, önümdekilerin cep telefonunu kurcalaması, kendi aralarında konuşmaya çabalaması ne yalan söyleyim garibime gitti ve biraz da konsantrasyonumu bozdu. keşke saha içi kısmında olsaydım dediğim anlardan birisiydi o anda. kafama ne zaman arkaya çevirsem kendinden geçen, deli gibi eğlenen bir güruh ile gözgöze geliyordum zira sürekli. nitekim fotoğrafta da bellidir ne demek istediğim...



ve hava iyice karardığında sahne ışıkları da dahil olmak üzere staddaki tüm ışıklar söndü. bir sevinç çığlığından sonra ecstasy of gold'un tüyler ürpertici tınısı kolonlarda duyuldu akabinde boğazdan gelen tatlı esinti de adeta jest yapıyordu bizlere.




bence gelmiş geçmiş en iyi başlangıç şarkısı olan creeping death ile selamladılar yine istanbul'u. etrafımdaki herkesin metallica için geldiği belli oluyordu, sürekli bir izdiham halindeydik ve nakaratta derin dalgalanmalar oluyordu. değil birbirini kaybetmemek, kendini kaybetmemek bile olanasızdı öylesine bir atmosferde. nitekim dediğim gibi de oldu, sabahtan beri uslu uslu duran adamlar kendilerini metallica'ya teslim etmişken, hanım ablalar da cool tavırları bir yana bırakıp delicesine kafa sallıyorlardı. slayer'da, megadeth'de bulamadığım heyecanı nihayet yakalamıştım.



açıkcası liste ile ilgili olarak bir sürpriz beklemiyordum ama 90 öncesine ne kadar yüklenilirse o kadar iyidi. nitekim öyle de oldu. son albümden iki ya da üç parça çaldılar geriye kalan tüm seçimlerde cayır cayır thrash metal tadı aldık. ancak yine de pek çalınmayan bir parça, under the trapped ice'ya yer vermişlerdi ki bu da beni ziyadesiyle sevindirdi ancak konserin sonlarına doğru kameramanın bir hata yaparak james'ın önündeki set liste kameraya alması, dahası bu hatayı kapatması gereken rejinin de durumu umursamayarak görüntüyü olduğu gibi dev ekranlara vermesi sürprizi bir nebze kaçırsa da, böylesi bir şarkının çalınacağını önceden bilmiş olmak pek de kaçırmadı tadımızı.




neticede üç gün boyunca harika bir konserler silsilesi izledik ve rüyalarıma dahi giremeyecek bir programı dünya gözüyle izledik. bundan sonra bizi ne tatmin eder bilemiyorum ama dilerim ki wacken'ı da izleme şansına sahip oluruz ileriki yıllarda.

son olarak enlerimi yazarak yazıyı noktalayım:

en iyi performans: manowar
en kötü performans: pentagram
en iyi sürprizi yaşatan grup: manowar
en kötü sürprizi yaşatan grup: slayer
en iyi ses düzeni: manowar
en kötü ses düzeni: megadeth
seyirciyle en çok iletişime geçen grup: hayko cepkin, black tooth
seyiriciyi hiç sallamayan grup: slayer
en iyi setlist: metallica, manowar, pentagram
en kötü setlist: slayer

kısacası beni en çok memnun bırakan grup ve birkez daha izlemek istediğim grup manowar idi diyebilirim.

dilerim ki benzeri bir organizasyon yine olur da bu kez de dark tranquillity, amon amarth, sabaton, tiamat, gamma ray, motörhead gibi grupları görürüz programda.